Etiket: 3-4

  • Bakan Soylu: “Aleyhinde oy kullanacaklar, 3-4 yıl içinde ‘siz haklıymışsınız’ diyecekler”

    İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Tekirdağ’da Muhtarlar ve Sivil Toplum Kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya geldiği toplantıda,16 Nisan’da yapılacak olan referanduma değinerek, “Aleyhinde oy kullanacaklar, 3-4 yıl içinde ‘siz haklıymışsınız’ diyecekler” dedi.

    İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Tekirdağ’da Muhtarlar ve Sivil Toplum Kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya geldi. Tekirdağ’da bir otelde gerçekleştirilen Muhtarlar ve Sivil Toplum Kuruluşları toplantısına Bakan Soylu’nun yanı sıra Tekirdağ Valisi Mehmet Ceylan, 10 ilçenin Kaymakamları, AK Parti Tekirdağ Milletvekilleri Mustafa Yel, Ayşe Doğan, Metin Akgün ve çok sayıda muhtar ve Sivil Toplum Kuruluşlarının temsilcileri katıldı.

    “Gabar Dağı’ndayız artık bizim borumuz ötüyor”

    Türkiye’nin genelinde güvenlik güçleri tarafından uyuşturucu ve terör örgütleri ile çok kapsamlı bir mücadele yürütüldüğünü anlatan Bakan Soylu, “Bu gün evlatlarımız, bizim her birimizin, kimimizin işini yapabilmesi için, kimimizin turizmini daha iyi yapabilmesi için, kiminin üretimini yapabilmesi için, istikrar olması çocuklarımızın iş bulabilmesi için, şu anda Lice dahil olmak üzere bu gün 52 yerde sadece jandarma bölgesinde operasyon yapıyoruz. Polisin yaptığı ayrı, iki akşam evvel 72 bin polisle huzur operasyonu yaptık. Bursa’da 2 bin polisle uyuşturucu operasyonu yaptık. Aynı gün İzmir’de bin 200 polisle tarihin en önemli uyuşturucu operasyonlarından birisini, bunlar ne için yapılıyor. Bütün bunlar gerçekleştirilirken, ülkemizin huzuru, sükunu ve bunu kardeşlerimiz yapıyor. Bunu bunlar yaparken, Gabar Dağı’nda 3 tane şehit verdik, daha önce yerleştirdikleri bir EYP patladı ve bizim evlatlarımız uzun yıllardan beri bakın orada ele geçirdikleri noktaları tek tek Türkiye Cumhuriyeti Devleti hakimiyetine geçmesini sağlıyoruz. İki Yaka Dağları’ndayız, Gabar Dağı’ndayız artık bizim borumuz ötüyor oralarda. 25 yıldır girilmeyen yerlere giriyor bizim evlatlarımız. Eksi 30 derece, 40 derece düşünmüyor, hiçbir şey düşünmüyor. Geçen gün, 3 evladımız şehit oldu. Ama Allaha şükürler olsun, bu gün o Gabar Dağı’nda o tepenin hemen başka tarafında bulunan 8 teröristi etkisiz hale getirdik. Dün Şırnak Uludere’de 8 teröristi etkisiz hale getirdik. Ondan önceki gün 20 teröristi etkisiz hale getirdik, bilmenizi istiyorum. Bu büyük mücadele içerisinde eğer, terör örgütünün değirmenine su taşınacaksa bunun siyasetle, bunun devletle, bunun gelecekle hiçbir alakası yoktur” diye konuştu.

    “Yunanistan’da Suriyelilere nasıl aşağılık muamelelerle davrandıklarını biliyoruz”

    Avrupa Birliği ile yapılan Geri Kabul Anlaşması hakkında açıklamalarda bulunan Bakan Soylu, “Bakın bu ülkede, Avrupa ile geri kabul anlaşmasını yapmadan önce 6 bin 800 tane buralardan düzensiz göçmen Batıya geçiyordu. Suriyelilerden bahsetmiyorum, onlar bizim geçici koruma üzerinde kabul ettiğimiz mültecilerdir. Bu düzensiz göçmenleri geçiren, PKK, PYD, DEAŞ ve diğer unsurlardır. Biz Avrupa ile bir sözleşme imzaladık, dedik ki biz bunların geçmesini kısıtlayalım. Denizlerden geçmesin, karadan geçmesin, biz ediplerimizi yerine getirdik. Bu gün en fazla 70-75 geçiyor. 6 bin 800’ü 75’e düşürdük biz. Ama onlar hiçbir edibini, sorumluluğunu yerine getirmediler. Şimdi bizimde işimiz gücümüz var. Güneydoğu’da terörle mücadele ediyoruz, Suriye sınırında hem DEAŞ’la hem PYD ile mücadele ediyoruz. Yapmamız gereken buradaki güçlerimizi biz Doğuya, Güneye, Güney Doğuya kaydırıverelim o zaman Merkel Hanım bakalım ne yapacak. Günde 6 bin 800 tane düzensiz göçmeni kendi sınırlarında gördüğü zaman ne yapacak. Onlar ne zannediyorlar, bir şey söyleyeyim mi? Günlerce uyku uyumazlar ve peşlerine teneke takarlar onların. Biz bunun farkındayız. Biz asil bir devletin, sorumlu bir devletin, vakar bir devletin bu gün yapması gerekeni yapıyoruz. Bu bir tehdit değil, bizim başka tehditlerimiz var ve biz onlara karşı tedbir almak zorundayız. Tedbirlerimizi oraya kaydırırız, Bulgaristan ile Yunanistan, Almanya ile Avusturya kendi başının çaresine biz nasıl bakabiliyorsak, bakabiliyorlarsa, bakabilme çaresine sahip olsunlar. Göreyim ben o zaman onların insan haklarını, demokrasisini. Şurada, Bulgaristan’da, Yunanistan’da Suriyelilere nasıl aşağılık muamelelerle davrandıklarını biliyoruz. Biz büyük bir milletiz, büyük bir medeniyetiz, 3 milyon insana birinci sınıf muamele yaptık biz burada. Allah’ıma şükürler olsun, 25 miyar dolarda bu güne kadar onlara para harcadık. Hiç bu güne kadar da bu ülke bunu söz konusu yapmadı” ifadelerini kullandı.

    “Siz haklıymışsınız diyecekler”

    16 Nisan’da yapılacak olan Halk Oylamasına da değinen Bakan Soylu, “Şu çok net, önümüzde bir karar var, bu kararı aziz milletimiz verecek. İnanıyorum ki bu karar memleketimizin yarınlarına, geleceğine umut olacaktır. Ve size bir şey daha söyleyeyim, bu gün bu kararın aleyhinde oy kullanacaklar var ya, en kısa süre içerisinde, 3-4 yıl içerisinde gelecekler ve diyecekler ki siz haklıymışsınız. Bunu çok net söylüyorum” dedi.

    “En çok yardım eden birinci ülke pozisyonuna geldiğimizde hesaplar değişti”

    İçişleri Bakanı Süleyman Soylu konuşmasının devamında, “Elimizi onlara yardım için uzatırken kendi Gayrisafi milli hasılamıza oranla dünyada mağdurlara ve mazlumlara, dini ne olursa olsun. Dili ne olursa olsun. En çok yardım eden birinci ülke pozisyonuna geldiğimizde hesaplar değişti, kendi medeniyetimiz dediğimiz zaman hesaplar değişti. Kendi çıkarlarımız dediğimiz zaman hesaplar değişti. Kendi geleceğimiz dediğimiz zaman hesaplar değişti. O insan hakları diyen Temel hak özgürlükler diyen batının maskesi bir anda düşüverdi ve hep birlikte acı gerçekle çıplak bir gerçekle karşı karşıya kaldık. İMF boyunduruğundan Kurtulan, kronik hastalığı enflasyonu ve faiz meselesini çözmüş. Altyapı yatırımlarına ağırlık vermiş. Üniversite sayısını, havalimanı sayısını ikiye katlayan Modern, bütün dünyanın parmak ısırdığı şehir hastaneleri yapan başörtüsü gibi ayrımcılık konularını kökünden çözen, terörle kora kor bir mücadele eden etnik veya mezhep ayrımcılığına karşı alınabilecek tüm Tedbirlerini alan hak ve özgürlükler noktasında. Gerekli adımları çekinmeden atan bir Türkiye tablosu ortaya koyduk. Türkiye elbette ki birilerine rahatsızlık vermiştir. Tıpkı bu değişimi Petrol ve doğalgaz kaynakları üzerinde yaşarken, genç nüfusuyla birlikte yaşarken, diğer Ortadoğu Asya ve Afrika ülkelerinde olduğu gibi değişimle, inovasyon diyen Batı bunu sadece kendisi için istemiştir. Geçtiğimiz günlerde ifade ettim. Batı kendine tırmanmak için bir merdiven yaptık ama çıkınca, başkaları o merdivenden tırmanmasın diye o merdiveni aynı şekilde geriye itti ve oraya bir daha kimsenin çıkmaması için kendi adına bir plan ortaya koydu. Dünyanın Doğu diye adlandırdığı kesimi geri bırakmak için darbe yöntemlerini Ekonomik istikrarsızlığın siyasi istikrarsızlığı, statükoyu desteklemiş değişimin ve gelişimin açıkça önünde durmuştur. Ama Türkiye bu zinciri kırmıştır ve bugün yaşananlar, İsviçre’nin göbeğinde açılan pankartlar Hollanda’da kıymetli Bakanımıza, Fatma hanıma karşı ortaya koyulan tavır bütün kriterlerin yerine getirilmesine rağmen, 53 yıl sonunda tutulmayan AB üyeliği sözünün ardında işte Türkiye’nin bu kontrol edemedikleri ve engelleyemedikleri değişim ve inovasyon adımları yatmaktadır. Onlar, terörle terbiye edilen bir Türkiye istiyorlardı oysa onlar faizle enflasyonla gecelik dolar, operasyonlara, ertesi sabah kalktığımızda yüzde 70 devalüasyonla karşı karşıya kaldığımız ve terbiye edildiğimiz bir ülke istiyorlardı. Mesela, İdlib’de iki gün önce yaşanan katliama sesini çıkarmayan kapısına gelen mültecilere kapısını açmayan, onları ölüme Esed’in kimyasal silahlarını teslim eden Veya kadınlarını adamlarının tecavüzüyle karşı karşıya bırakan Birde Avrupa’nın ileri karakolluğunu yapan Türkiye istiyorlardı” diye konuştu.

    “Biz onlar gibi kelle hesabı yapmıyoruz”

    Türkiye medeniyetinin Batı medeniyetine benzemediğini de dile getiren Bakan Soylu konuşmalarını şöyle noktaladı:

    “Kim bizim medeniyetimizin batı medeniyetine benzediğini düşünürse, biliniz ki yanlış içerisindedir. Biz kelle hesabı hiç yapmadık. Para hesabı biz, pulu hesabı hiç yapmadık. Biz Batı medeniyeti gibi değiliz. Biz annemizi babamızı huzur evine gönderen bir medeniyet değiliz. Biz onlar gibi kelle hesabı yapmıyoruz, biz onlar gibi Suriye’den mülteci gelecek diye. Geceleyin kabuslar, korku dolu rüyalar görmüyoruz. Biz onlar gibi sözde insan haklarcı olup, dünyada Srebrenitsa dahil olmak üzere, hangi sınav, karşılarına çıkmışsa o sınavlarda sınıfta kalmıyoruz. Onlar gibi sözde demokrasi deyip, 15 Temmuz darbesinde 27 Nisan’da 28 Şubat’ta neden olduğu bilinir bir şekilde bunların hiçbirisine Ses çıkaramamazlık yapmıyoruz. Biz Batı medeniyeti gibi değiliz bizim yıllarca, kimliğimizi değiştirmeye çalıştılar. Bizim yıllarca karakterimizi yıllarca medeniyetimizi değiştirmeye çalıştılar.”

  • Gümrük ve Ticaret Bakanı Tüfenkci: “Türkiye’yi her alanda 3-4 kat Türkiye’yi büyüttük”

    Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, Türkiye’yi her alanda 3-4 kat büyüttüklerini belirterek, “Biz iktidarımız boyunca adeta şeytan taşlamaktan Kabe’yi ziyaret etmeye fırsat bulamadık, tavaf etmeye fırsat bulamadık. Ama buna rağmen hem o güçlerle mücadele ettik hem de size, millete hizmet etmeye devam ettik” dedi.

    Bakan Tüfenkci, partisinin Karabük İl Başkanlığının İl Danışma Meclisi toplantısında yaptığı konuşmada Türkiye’nin 2023 hedefleri doğrultusunda büyümeye devam ettiğini söyledi.

    Önlerinde referandum olduğunu belirten Bakan Tüfenkci, “Bir çoğu yalan üzerine, tezviratlar üzerine siyaset yapamaya çalışan insanlarımızın aklını çelmeye çalışan muhalefet başta olmak üzere şer odakları var. Bazıları ısrarla parlamenter sistemin ’şöyle iyiydi, böyle iyiydi, si ne istediniz de olmadı, millet size bunu verdi, şunu verdi.’ duyarsınız, ’ne değişecek, neden rahatsız oldunuz?’ diye. Bir Türk demokrasi tarihine, parlamenter sistem tarihine bir bakın. Her 10 yılda bir darbe üreten bir parlamenter sistemimiz var. 1960’da darbe üretmiş, 1970’de üretmiş, 1980’de üretmiş, ondan sonra 28 Şubatları üretmiş, bizim dönemimizde eğer AK Parti dik durmasaydı e-muhtıralarla AK Partiyi götürüp, iktidardan uzaklaştırmaya çalışmaktan tutun da çeşitli vesayet odaklarının AK Parti üzerinde oynamaya çalıştıkları oyunlara kadar baktığınızda bu sistemin nasıl demokratik bir olduğunu, nasıl bir parlamenter sistem olduğunu hepimiz en iyi bilenlerdeniz. Eğer Cumhurbaşkanımız başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere dik durmasaydı bu kadrolar inanın AK Partiyi de 10 kere götürmüşlerdi. Biz iktidarımız boyunca adeta şeytan taşlamaktan Kabe’yi ziyaret etmeye fırsat bulamadık, tavaf etmeye fırsat bulamadık. Ama buna rağmen hem o güçlerle mücadele ettik hem de size, millete hizmet etmeye devam ettik. Allah’a hamd olsun her alanda da 3 kat Türkiye’yi büyüttük. Ama biz istiyoruz ki, nasıl sorunları torunlara bırakmaya bir iktidarsak, ülkeyi ama sağlam olarak torunlarımıza bırakalım, düzgün olarak torunlarımıza bırakalım, torunlarımız bu sorunlarla uğraşmasın istiyoruz. Refah içerisinde dünyayla yarışabilen bir Türkiye’de yaşasın istiyoruz. Onun için bu anayasa değişikliğine hep beraber inşallah ’evet’ diyeceğiz. Bu mesele Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın meselesi değil, bu mesele memleket meselesi, Türkiye’nin meselesi. Yoksa Cumhurbşakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın böyle bir değişikliğe inanın ihtiyacı yok. Bu sistem, şuandaki sistem çok daha fazlasını veriyor. Ama memleket meselesi olunca, mesele kişilerle kayıp olmuyor. Eğer bu dava bu millete hizmet davasıysa elbetteki AK Parti teşkilatları olarak da biz milletin yararına olan her şeye dün olduğu gibi bugün de ’evet’ diyoruz. Biz, bazıları ’siz parlamenter sistemle de terörle mücadele ediyorsunuz, şununla da ekonomiyi büyütüyorsunuz, bununla da büyütüyorsunuz, uyumsuzluk diyorsunuz işte 14 yıldır uyum var, cumhurbaşkanıyla şu var, bu var.’ Hadi Necdet Sezer’leri unuttuk mu zannediyor bunlar. Bizim fedakarlıklarımızla bu sistem arıza vermediyse Sayın Binali Yıldırım Başbakanımıza, Cumhurbaşkanımızın uyumlarına bakarak bundan sonra vermeyeceğinin garantisi yok. Şimdi diyorlar ki, ’siz bu referandumlara yine böyle sık sık gidiyorsunuz, sandığı getiriyorsunuz, şöyle yapıyorsunuz, böyle yapıyorsunuz?’ Peki sormak gerekir. Bu 367 icadını kim çıkardı? Bu övdüğünüz sistemin önünü kim tıkadı, kimler tıkadı, hangi odaklar devreye girdi? Güvenli ve huzurlu bir Türkiye istiyorsak, güçlü hükumet, güçlü iktidar istiyorsak elbette ki, ’evet’ diyeceğiz. Evet, bu sistem cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi uzlaşma getiriyor ama kiminle uzlaşma getiriyor? Milletle uzlaşmayı getiriyor. Evet, bu sistem Amerika’daki sisteme benzemiyor, Avrupa’daki başkanlık sistemine de benzemiyor, Latin Amerika’daki ülkelerdeki başkanlık sistemine de benzemiyor, bundan gocunmuyoruz. Bu Türk tipi başkanlık sistemi, Cumhurbaşkanlığı sistemi. Biz kendimize göre Türkiye’ye özgün bir yönetim modeli istiyoruz.” dedi.

    Bakan Tüfenkci daha sonra, Karabük Valiliğini ziyaret etti. Valilik girişinde Vali Mehmet Aktaş ve protokol üyeleri tarafından karşılanan Tüfenkci, makama geçerek Aktaş’dan kent hakkında bilgiler aldı.

    Daha sonra KARDEMİR içersinde yer alan Karabük Gümrük Müdürlüğü binasına geçen Bakan Tüfenkci, buradaki incelemesinin ardından Fırat Kalkanı Harekatı kapsamında Suriye’nin El Bab şehrinde şehit olan Uzman Onbaşı Umut Aytekin’in Karabük’teki babası Hasan ve annesi Zehra Aytekin’i evinde ziyaret ederek taziyelerde bulundu.

    Bakan Tüfenkci’ye ziyaretlerinde Karabük Valisi Aktaş, AK Parti Karabük Milletvekili Burhanettin Uysal, Karabük İl Jandarma Komutanı Albay Cihan Ulukaya ve Karabük Emniyet Müdürü Mehmet Emin Akay ile AK Parti Karabük İl Başkanı Timurçin Saylar da eşlik etti.

  • Mantar satıcı uyardı, “Mantarı 3-4 günden fazla bekletmeyin”

    4 günden fazla bekletmemesi gerektiği, rengi kararmaya başlayan mantarların, sağlık açısından önemli olan fitobesin içeriklerinin azaldığı bilimsel araştırmalarda ortaya çıktığı belirtildi.

    Bilecik’te manav tezgahlarında kilosu 7 liradan kültür mantarına vatandaşların ilgisi yoğun olurken, satıcısı Mürvet Gedik, vatandaşlarına hem uyarı, hem de tavsiyelerde bulundu. Mantarın faydaları hakkında bilgiler aktaran Gedik, mantarda yüksek oranda protein, fosfor ve folik asit içerdiğini anlatarak, “Uzmanlar, 100 gram mantarda bir yetişkinin günlük protein, fosfor ve folik asit ihtiyaçlarını karşılamasına denk geldiğini söylüyorlar. Mantar içerdiği karbonhidrat-protein yapılı fitobesin öğeleri ile bağışıklık sistemini güçlendirmekte, artrit gibi hastalıklardan korunmada, kanser riskini azaltmakta ve kalp sağlığını korumakta yararlı olduğu da söylüyor uzmanlar. Mantarda bulunan selenyum ve bakır minerallerinin vücudumuzu toksinlerden temizleyen sistemler açısından önemli olduğu biliniyor” dedi.

    “Mantarı 3-4 günden fazla bekletmeyin”

    Mantar zehirlenmelerinin ülkemizde eski yıllara nazaran az görülse de hala bir sorun olduğunu belirten ve kültür mantarı dışında mantar tüketilmemesini tavsiye eden Mürvet Gedik, “Özellikle benekli mantarların tüketilmemesi önerilmektedir. Buzdolabında hava almayacak bir kapta saklamak mantardan maksimum fayda sağlamanızı sağlar. Kültür Mantarını mümkünse 3-4 günden fazla bekletmeyin. Rengi kararmaya başlayan mantarların, sağlık açısından önemli olan fitobesin içeriklerinin azaldığı bilimsel araştırmalarca kanıtlanmıştır” diye belirtti.

  • 3-4 Ekim Dünya Yürüyüş Günü

    Yürüyüşün kan akımını artırarak dolaşımı iyileştirdiği, kalp-damar ve beynin damarsal hastalıkları riskini azalttığı belirtildi.

    “3-4 Ekim Dünya Yürüyüş Günü” münasebetiyle bir açıklama yapan Trabzon İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Kemal Süleyman, Sağlık Bakanlığı’nın, bu yıl, hareketli yaşam ve obezite konularına dikkat çekmek ve sağlıklı yaşam kültürü konusunda farkındalık oluşturmak için bütün illerde yürüyüş etkinlikleri düzenlediğini söyledi.

    Süleyman “Ülkemizde her yıl 3-4 Ekim Dünya Yürüyüş Günü olarak kutlanıyor. Yürüyüş kan akımını artırarak, dolaşımı iyileştirir, kalp-damar ve beynin damarsal hastalıkları riskini azaltır.Kalp kası dahil, vücut kaslarını kuvvetlendirerek, daha etkin çalışmalarını sağlar. Her bir kasılmada kalbin pompaladığı kan miktarını artırarak, istirahatta kalp atım sayısını (nabzı) azaltır. Egzersiz ve stres durumunda arteriel kan basıncında (tansiyonda) oluşan yükselmeyi azaltır. Kan basıncını düzenler. Kalp kasının yan damarlardan beslenmesini destekler. Böylece kalbin ana damarlarında oluşacak tıkanıklıkların vereceği zararı azaltır. Şişmanlık riskini azaltır. Sindirimi kolaylaştırır. Beyine oksijen sağlanmasını artırarak, zihinsel keskinlik ve yaratıcı düşünce potansiyelini yükseltir.Lenfatik dolaşıma yardımcı olur. Egzersiz sırasında ve sonrasında metabolizmayı uyarır. Solunumsal kapasiteyi ve aerobik gücü artırır. Büyümeyi ve travma sonrası toparlanmayı olumlu etkiler. Kan yağlarının (trigliserid) düzeyini düşürür. HDL/LDL (iyi huylu-kötü huylu kolesterol) dengesini düzenler. Koordinasyona olumlu etki yapar. eklem ve kasların esnekliğini artırarak, bel ve boyun ağrılarını hafifletir. Kemiklerin sertleşmesini ve kuvvetlenmesini sağlar. Dayanıklılığı artırır. Yorgunluk duyumunu engeller. Uykusuzluğu azaltır, rahatlamaya yardımcı olur. Vücudun doğal keyif verici hormonları olan endorfinlerin salınımını sağlar. Yaşlanma sürecini geciktirerek, genç görünüm sağlar. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Bazı kanser türlerinin görülme sıklığını azaltır. Moral, özgüven ve iyimserliği artırır. Ostreopoz, kalp sorunları, diyabet ve Alzheimer gibi kronik hastalıkları önleyen hiç bir ilaç yok. Fakat düzenli yürüyüş bütün bu rahatsızlıklara yakalanma riskini azaltıyor“ dedi.

  • Yrd.Doç.Dr. Üney: “ 3-4 yaşlarındaki çocuklarda kaybetme korkusu görülür”

    3-4 yaş çocukları, ilişki geliştirmiş olduğu kişi için kaybetme ya da ayrılık korkusu yaşayabildiklerini belirten Psikoterapist Yrd.Doç.Dr. Rıdvan Üney, genellikle anne, baba, büyükanne, ya da bakıcıdan ayrılık korkusu oluşabildiğini söyledi.

    Bağlanma, genelde çocuk ile yetişkin bir birey (çoğu zaman anne) arasındaki olumlu bağı ifade etmek için kullanılan bir terim olduğunu kaydeden Yrd.Doç.Dr. Üney, “Doğumla birlikte, bağlanma gelişmeye başlar. Esasen tüm yaşam boyunca; bebeklik, çocukluk, ergenlik ve hatta yetişkinlik döneminde bile bağlanma şeklimiz, neredeyse ilk bağlanma öykümüzün güvenli olup olması ile ilişkilidir. 3-4 yaş dönemi çocuklardaki kaybetme ve ayrılık konusu da, doğumdan bu yana oluşan bağlanma şeklinin bir nedenle problemli bir hal alması ile oluşur” dedi.

    Anne, baba veya bakım veren her kimse çocukla üç tür bağlanma gerçekleştiğine dikkat çeken Üney, “Bunlar güvenli, kaygılı ya da kaçıngan bağlanma olarak adlandırılırlar. Güvenli bağlamada; çocuk bağlandığı kişiden ayrıldığında huzursuz olur. Ancak o kişi geri döndüğünde ise neşelenir, ebeveynini olumlu davranışlar ile karışılar. Güvenli bağlanmış olan çocuklar, bağlandıkları bireylere güvenirler ve bunun sonucu olarak kendilerini güvende hissederler. Bağlandıkları yetişkin; bir süre ortamda olmadığında çocuk mutsuz olsa da yetişkinin geri döneceğine dair güveni vardır. Bu çocuklar korktuklarında ve kaygılandıklarında, yetişkin geri döndüğünde kolaylıkla yatıştırılabilirler. Kaygılı bağlanma durumunun nedeni annenin istikrarsız davranmasıdır. Anne bazen çocuğunun ihtiyaçlarını karşılarken bazen meşguliyeti nedeniyle karşılamaz ya da karşılayamaz. Kaygılı bağlanmış çocuklar, bağlandıkları kişiden yani anneden ayrıldıklarında çok huzursuz olurlar, ağlama nöbetleri oluşabilir. Anne geri döndüğünde dahi sakinleşmekte zorlanırlar. Yabancılara karşı şiddetli şüphe davranışı gösterebilirler. Kaçıngan bağlanan çocuklar, anneyi ya da bakım veren kişiyi yok sayma eğilimindedirler. Bakım veren kişi ile tanımadığı birini seçme durumuyla karşı karşıya kaldıklarında, herhangi birini seçme yönünde davranış göstermezler. Çoğunlukla fiziksel istismar ya da duygusal olarak ihmal edilmiş çocuklarda bu durum sık görülür. Çocuk bağlandığı kişiden zarar görmemek için ilişkiye girmez. Bakım veren kişi tarafından sakinleştirilemezler” diye konuştu.

    “3-4 yaş dönemi çocuklar anne ve babayı taklit eder”

    3-4 yaş dönemi çocukları bağımsız davranmaya eğilimli oldukların söyleyen Üney, “Anne ve babalarını taklit etmeye onların giyimlerine özenmeye başlarlar. Evcilik oyunu oynarlar. Evcilik oyununda anne baba rollerini taklit etme bu dönemin özelliklerindendir. Her şeyi keşfetmeye çalışırlar, bağımsız hareket etmek isterler. Hayali oyunlar oynarlar. Meraklıdırlar, sürekli soru sorarlar. Uyumadan önce anne-babayı yanında ister. Olumsuz tutturmacı ve inatçı davranışlar sergileyebilirler. Duygusal tepkilerinin gelişmesiyle, tüm duygu türlerini yaşarlar. Korku ve kaygı, kıskançlık, öfke ve sevinç sıklıkla gözlenir. Belki de bu dönem çocuğunun en önemli özelliği, kaygı ve korkuyla tam anlamıyla tanışmasıdır” ifadelerini kullandı.

    “3-4 yaşlarında ki çocuklarda ayrılma kaygı bozukluğu görülebilir”

    3-4 yaşlarındaki çocuklar kaybetme ve ayrılık korkusu yaşayabileceklerini kaydeden Üney, “Bu yaşlarda çocuk için; anne, baba veya bakıcı güvenli bir liman olarak değerlendirilir. Hatta bu nedenle çocuk annenin kucağındayken; herhangi bir kişi onu sevme niyetiyle kucağına almaya kalktığında, gitmek istemez ve huysuzlaşır. Bunun bir başka görüntüsü de gece yarısı veya sabah çocuk uyandığında, anne babasının yatağına gider. Bu dönemin önemli özelliklerinden biri de çocuğun hayal kurabilmesidir. Bu sayede kısa süreli ayrılıklarda; çocuk anne veya babasının hayalini kurarak, ayrılıkla baş edebilir. Hatta hayal kurma sayesinde; bu yaşlardaki çocuk, anne ve babasından birkaç haftalık ayrılığa tahammül edebilir. Bazen çocuk, bu dönemin önemli sorunlarından olan ayrılık ve kaybetme korkusunu şiddetli yaşayabilir. Bu durumda çocukta ayrılma kaygı bozukluğu (seperasyon anksiyetesi) gelişebilir. Bu problemi olan çocuklar, yapışarak, ağlayarak, yalvararak ya da bedensel yakınmalar (karın ağrısı, baş ağrısı, mide bulantısı gibi) göstererek ayrılığa direnç gösterirler. Bu en az dört hafta sürer. Özellikle kreşe veya okula başlayan çocuklarda sık görülür” dedi.

    3-4 yaş çocuklarında kaybetme ya da ayrılık korkusunun görülme nedenleri

    Yrd.Doç.Dr. Rıdvan Üney, 3-4 yaşlarında ki çocuklarda kaybetme yada ayrılık korkusunun görülme nedenlerinin başında kreşe başlama olduğunu belirterek diğer nedenleri şöyle sıraladı: “Bakıcı değişimi, Anne baba çatışmaları, Anne baba ayrılığı, İlgisiz anne-baba tutumu, Çocuğa verilen sözlerin tutulmaması, Çocuğa yalan söyleme, Ebeveynlerden birinin kaybı. Bu nedenler kaybetme yada ayrılma korkusunun en sık nedenleri olarak sayılır” diye konuştu.

    3-4 yaşındaki çocuklar, kreşe başladıklarında ya da bakıcıya bırakıldıklarında doğal olarak korktuklarını ifade eden Üney, “Ama ebeveynleri verdikleri sözü tutar ve geleceklerini söyledikleri saatte gelirlerse, çocukların kaygı ve korkuları azalır. Bu yaşlarda çocuklar ölüm gerçeğini tam olarak anlayamazlar. Ölümü algılayamasa da anne ya da babasının kaybolması, onu endişeye sevk eder. Bunların dışında 3-4 yaş çocuklarında, kalabalık yerlerde dolaşırken anne veya babasını kaybetme korkusu oldukça belirgindir. Çocuk adeta ebeveynine yapışır. Boşanma durumunda ebeveynlerden birinin evi terk etmesi sonucu, çocuk aşırı endişe yaşayabilir” ifadelerini kullandı.

    3-4 yaşlarında ayrılık ya da kaybetme korkusu yaşayan çocukların ebeveynlerine öneriler

    Üney., “3-4 yaş çocuğunu kreşe ya da bakıcıya bıraktığınızda; en azından ilk günlerde orada biraz zaman geçirin. Çocuk oraya alıştıktan sonra, yani oranın güvenli bir ortam olduğuna ikna olmasını sağladıktan sonra ayrılabilirsiniz. Çocuğunuzu yuvadan ya da bakıcıdan aldığınız saatlere özen gösterin. Hep aynı saatte bırakıp, hep aynı saatte alın. Böylece çocukta endişenin gelişmesini engelleyebilirsiniz. Yani ’annem ya da babam beni terk etmedi onlara güveniyorum’ duygusu gelişir. Çocuğunuzu terk etmekle tehdit etmeyin. Yabancı bir ortamda yaramazlık yapan çocuklara, bazen anneleri ’seni burada bırakır giderim’ diyerek tehditte bulunurlar. Bu çocuk için büyük endişe yaratır. Çocuklarınızla güven ilişkisi oluşturmaya özen gösterin. Güven ilişkisi her dediklerini yapmak anlamına gelmez. Hediye veya rüşvet vererek güven ilişkisi kurulmaz. Korku hissettiğinde, ağladığında onu yatıştırın. Bu konuda istikrarlı davranın ki, sizin davranışlarınızın devamını ve sürekliliğini gören çocuk, hem size hem de kendisine güvenini geliştirsin. Eğer onu bırakıp dışarıda uzun zaman geçirecekseniz ya da bir seyahate gidecekseniz, döneceğiniz zamanla ilgili açık olun. Onu kandırmaya kalkmayın. Bazı ebeveynler çocukları ağlamasın diye yalan yöntemine başvururlar. Eğer birazdan geleceğim deyip saatlerce ya da birkaç gün dönmezseniz onun güvenini sarsarsınız. Sonuç olarak çocuğunuzda yoğun endişe oluşturursunuz. Hem size, hem kendisine, hem de ileri ki zamanlarda dünyaya güveni zedelenecektir. Anne baba boşanmışsa; evde yaşamayan ebeveyn çocuğunu belirli aralıklarla görmelidir. Ancak bu görüşmelerin hep aynı zamanlarda olması önemlidir. Söz verip gelmeyen ya da görüşme saatlerine özen göstermeyen ebeveyn çocukta ayrılık ve kaybetme korkusu oluşumuna neden olacaktır” şeklinde konuştu.