Etiket: 15’i

  • Acil Servise Gelen Hastaların Yüzde 15’i Vte Nedeniyle Ölüyor

    24. Uluslararası Tromboz Kongresi Başkanı Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir, “Tromboz, dünyada ikinci sırada olan, bazı durumlarda birinci sırada gelen ölüm nedenidir. Hatta şöyle bir istatistik var, acil servislere gelen hastaların yüzde 10 ile yüzde 15’i ilk üç saatte bu hastalıktan ölüyor” dedi.

    24. Uluslararası Tromboz Kongresi, 4-7 Mayıs 2016 tarihleri arasında İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde düzenleniyor. İstanbul’daki kongreye tromboz alanında çalışan çok sayıda uluslararası tanınmış hekim katılıyor. Kongre kapsamında değerlendirmelerde bulunan 24. Uluslararası Tromboz Kongresi Başkanı Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir, ”Tromboz, dünyada ikinci sırada olan, bazı durumlarda birinci sırada gelen ölüm nedenidir” dedi.

    “İKİSİ DE EN ÖNEMLİ ÖLÜMCÜL NEDENİDİR”

    İnsanoğlunda üç cins damar olduğunu hatırlatan Demir, “Atar damarlar tıkayıcı hastalıklarını düşündüğünüzde herkesin bildiği kalp krizi vardır. Akut miyokard enfarktüs veya iskemik inme ya da felç dediğimiz tıkayıcı damar hastalığına bağlı felç. İkisi de en önemli ölümcül nedenidir. Bu konularda, özellikle hastalığın mekanizması ve hastalığa iyi gelen ilaçlar konusunda bu kongrede pek çok oturumumuz var. Herkesin bilmediği veya özellikle sağlık camiamızda daha az bilinen konulardan biri de Venöz tromboemboli (VTE) yani toplardamarların tıkayıcı hastalığıdır” diye konuştu.

    “ACİL SERVİSLERE GELEN HASTALARIN YÜZDE 10 İLE YÜZDE 15’İ İLK ÜÇ SAATTE BU HASTALIKTAN ÖLÜYOR”

    Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir konuşmasını şöyle sürdürdü: “En sık bilineni bacakların derin damarlarında meydana gelen tıkayıcı hastalık ve bunun takipçisi olarak ortaya çıkan akciğer damarlarındaki emboli dediğimiz durumdur. Yani pıhtının kopup gidip akciğer damarlarını tıkamasıdır. Kolay kolay bacaktaki pıhtıdan dolayı insanoğlu ölmüyor ama eğer emboli olursa insanoğlu akciğer damarı tıkandığı için ölebiliyor. Hatta şöyle bir istatistik var, acil servislere gelen hastaların yüzde 10 ile yüzde 15’i ilk üç saatte bu hastalıktan ölüyor. Demek ki aslında bu hastalık öldürülebilir bir hastalıktır yani insanoğlunu öldüren bir hastalıktır.”

    “BİZİM TEMEL AMACIMIZ, VENÖZ TROMBOEMBOLİZME DİKKAT ÇEKMEK”

    Konu hakkında gerek toplumun gerekse kamu çalışanlarının farkındalık düzeyi çok az olduğunu ileri süren Demir, “İşte bu kongremizde bu farkındalığı arttırmak için pek çok konu başlığı var ve bu konuda ünlü pek çok yazar ve çalışan doktorlar buraya gelerek bu konuda birçok sunum yapıyorlar. İşte bizim de temel amacımız, Venöz tromboembolizme dikkat çekerek farkındalığı arttırmak ve bu hastalığı önleyebilmektir. Bu hastalık önlenebilir bir hastalık diyorsak eğer, o zaman bu hastalığın en çok kimlerde görüldüğünü veya kimlerin daha olasılıkla bu hastalığı geçiriyor dediğinizde yani hastalık riskini taşıyan kimler, eğer biz o riski taşıyanları bulursak ve onun yaşam şeklini değiştirirsek, ona uygun kan sulandırıcı ilaç verirsek bunu önleyebiliriz demektir” şeklinde konuştu.

    “YÜZDE 70 VE YÜZDE 80 ARASINDA ÖNLENEBİLİR”

    Hastalığın yüzde 70 ve yüzde 80 arasında önlenebildiğine dikkat çeken Demir, “Neye göre? Gerek ilaçlar, gerek ilaç dışı, insanların yaşam şeklini değiştirerek ve uygun önlemler alarak bu hastalığı önleyebiliyoruz. Kimler risk altında derseniz, günümüzün en salgın hastalığı obezite biliyorsunuz. Obezite tromboz riskini arttırıyor. Çok büyük bir risk arttırıcı değil ama özellikle obez olanlar olmayanlara göre 3 kat daha fazla bu riski taşıyor. Diğer bir risk ise yaşlanmaktır. Toplumumuz giderek yaşlanıyor, demek ki yaş diğer bir önemli risk faktörü. Bazı, anneden babadan geçen kalıtsal pıhtılaşma bozukluğuna yol açan hastalıklar gibi genetik bozukluklar da riski arttırabiliyor. Bir diğer risk ise immobilizasyon, yani hareketsizliktir. Bir kişi eğer hareketsiz olarak yaşıyorsa o kişinin damar tıkanıklığı riski fazladır. Halkımızın, ama daha çok doktorlarımızın bilmesi gereken bir diğer durum ise hastaneye yatış durumudur” dedi.

    “YETER Kİ BU HASTALIK HAKKINDA FİKİR SAHİBİ OLUNSUN”

    “Eğer bir kişi 40 yaşından büyük ise, akut yani ateşli veya iltihaplı bir hastalığı var ise ve hastaneye yattığında üç günden uzun süre yatıyorsa bu hasta tromboz riski taşıyor demektir ve önlem almak gerektir” diyen Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir ,”Aynı durum cerrahi hastaları, ameliyat geçirecek hastalar için de geçerlidir. Özellikle yaşı ilerlemiş olan, karın cerrahisi geçiren hastalar ve kanserli hastalar büyük risk altındadırlar. Demek ki aslında risk çoktur, yeter ki bu hastalık hakkında fikir sahibi olunsun, farkındalık sağlansın, o zaman bunları önleyebiliriz” diye konuştu.

  • Bakan Fikri Işık: “2023’Te Hedefimiz Olan Yüzde 15’i Yakalamak İçin Bugünden AR-GE Yatırımı Yapmalıyız”

    Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, 4. sanayi devrimi ne ürettiğinizden ziyade nasıl ürettiğinizi etkileyecek bir süreç olduğunu belirterek, “2023’de hedefimiz olan yüzde 15’i yakalamak için bugünden Ar-Ge’ye yatırım yapmak durumundayız” dedi.

    Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Sanayi 4.0 Raporu Tanıtım Konferansı’na katıldı. Konferans Bakan Işık’ın yanı sıra TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Cansel Başaran-Symes, sanayiciler ve iş adamları katıldı. Konferansta bir konuşma yapan Bakan Işık, “Sadece terörle mücadelede değil her konuda birlikte hareket etmemizin, uyum içerisinde olmamızın çok önemli olduğuna inanıyorum. Bu açıdan bakanlık olarak akıllı üretim sistemlerine dijital teknolojilere yoğunlaştığımız bu dönemde, sanayicilerimizin, ekonomi çevrelerimizin ve STK’larımızın da bu konulara yoğunlaşmalarının çok değerli olduğunu düşünüyorum. Kamu politikalarıyla özel sektörlerin hedefleri birbirleriyle çakışınca, kamu ve özel sektör birlikte hareket ettiğinde ortaya çok güzel sonuçlar çıkıyor. 2002’den bu yana ortaya koyduğumuz başarılı performans bunun en açık örneğidir. Gerçekten de özel sektörümüzle birlikte hareket ederek ülkemize büyük başarılar yaşattık. Son dönemde ekonomiyle ilgili birçok olumlu gelişmeye şahit olduk. Bu yılın ilk 2 ayında bütçemiz, her türlü olumsuz şartlara rağmen 6.6 milyar Türk lirası fazla verdi” dedi.

    “2023’DE YÜZDE 15 HEDEFİNİ YAKALAMAK İÇİN BUGÜNDEN AR-GE’YE YATIRIM YAPMALIYIZ”

    “Ar-Ge yapmadan yüksek teknolojili ürün üreterek satmanız mümkün değildir” diye Bakan Işık, “Bazen bedelini ödediğiniz halde bile teknolojiyi satın alamıyorsunuz. Yapmanız gereken tek şey, kendi Ar-Ge’nizi yapmaktır. Ama bu söylenen kadar kolay bir iş değildir. İşte TÜSİAD ve pek çok STK’nın da katkılarıyla hazırladığımız yeni Ar-Ge reform paketi, inanıyorum ki önümüzdeki süreçte Türkiye’nin bu noktadaki kapasitesini çok çok artıracak ve üretimde ihracatımızdaki yüksek teknolojili ürünleri payını çok daha yukarıya çekecek. Hedefimiz 2023’de yüzde 15’i yakalamaktır. Bunun için bugünden Ar-Ge’ye yatırım yapmak durumundayız” ifadelerini kullandı.

    “MEMUR MANTIĞIYLA AR-GE İLE DÜNYAYLA REKABET EDEMEYİZ”

    TÜBİTAK’ın artık özel sektörle rekabet eden değil, özel sektörün yapabileceği Ar-Ge’yi yapmak için devlete eleman alan bir kurum değil aksine özel sektörün yapabileceği Ar-Ge’yi siparişle yaptıran bir kurum olmasını istediklerini ifade eden Bakan Fikri Işık, “Özel sektörün yapamadığı temel, nitelikli ve öncü ve Ar-Ge’yi yapan bir kurum noktasına dönüştürmek istiyoruz. Geçen akşam yaşadığımız bir olayı kısa sizinle paylaşmak isterim. Bir enstitü müdürümüz geldi ve 1 yaşında Amerika’ya giderek oradaki iyi bir üniversitede doktorasını bitirmiş arkadaşımızın TÜBİTAK’a alınmasıyla ilgili süreci başlattığını söyledi. Dedim ki yanlış yapıyorsun. Bu arkadaşı TÜBİTAK’a almak yerine şirketini kurmasını, yanına kendisi gibi başarılı genç kardeşlerimizi alması ve sizin ona iş paketi vererek, onun kendi şirketinde Ar-Ge yapmasını ve sizin de ondan Ar-Ge hizmetini satın almasını sağlamanız lazım. Yeni anlayışımız bu olmalıdır. Yoksa memur mantığıyla Ar-Ge ile biz dünyayla rekabet edemeyiz. Artık anlayışımızı komple değiştiriyoruz. Bu bir anlayış değişikliğidir. Sadece uygulamadaki bazı değişikler özellikle bizim artık bu konuda almamız gerekenler açısından yeterli olmaz” şeklinde konuştu.

    “YAPAY ZEKA SAYESİNDE BELKİ DE HAKEM TARTIŞMASI BİTECEK”

    Bilim, Sanayi ve Teknolojisi Bakanı Fikri Işık konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “Çin’in sanayi 4.0 adı altında değerlendirilen teknolojilerle ilgili aldığı patent sayısı 2 bin 500’i geçmiştir. Bugün jet motorları için parça üretirken, halihazırda 3 boyutlu yazıcıları kullanıyor. Geçmişte seri üretimle standart yapay medikal organlar üreten ve her bir parçanın hastaya uyumu için birkaç gün harcayan Siemens, bugün geliştirdiği yazılımla 3-4 saat içinde hastanın ihtiyacı olan implantı doğrudan üretebiliyor. Bu örnekler bize de gösteriyor ki, bu teknolojilerle ilgili çalışmalara süratle yoğunlaşmak durumundayız. Önceki 3 sanayi devrimini adeta tribünden izledik. Bu defa sahada oyuncu olabilmek için doğru kararlar almak ve bu kararları etkin ve hızlı bir şekilde uygulamak durumundayız. Mesela bir futbol takımında takımın sahaya nasıl bir kadro ile çıkacağını, sahaya nasıl yayılacağını ilerleyen anlarda hangi futbolcunun oyundan alınacağını ve yerine kimin gireceğini teknik direktörler yerine belki de yapay zeka uygulamaları belirleyecek. Belki de bu teknolojiler nedeniyle teknik direktör maaşlarının bugüne göre çok düştüğünü de göreceğiz. Kritik bir pozisyonda topun çizgiyi geçip geçmediğine hakem yerine üzerindeki sensörlerle topun kendisi karar verecek. Belki bu kadar hakem tartışmasının olmadığı bir dönem de bizi bekliyor diyebiliriz.”

    “4. SANAYİ DEVRİMİ NE ÜRETTİĞİNİZİ DEĞİL NASIL ÜRETTİĞİNİZİ ETKİLEYECEK BİR SÜREÇTİR”

    Bakan Işık, “Genellikle yanlış anlaşıldığını düşündüğüm bir hususa dikkat çekmek istiyorum. 4. sanayi devrimi ne ürettiğinizden ziyade nasıl ürettiğinizi etkileyecek bir süreçtir. Yani bu süreç sensör, robot veya 3 boyutlu yazıcı gibi ürünleri üretmenin ötesinde ne üretirseniz üretin üretiminizde sensör, robot ve 3 boyutlu yazıcıları kullanmayı gerektiriyor. Burada asıl mesele sadece yüksek teknolojili ürünler üretmek değil. Ürettiğiniz yüksek teknolojiyle yeni zihniyetle üretim yapmaktır. Dolayısıyla bu süreç sadece belirli sektörlerdeki sanayicilerimizi değil, hangi sektörde olursa olsun tüm üreticilerimizi ilgilendirmektedir” diye konuştu.

  • Dünyanın Yüzde 15’i Engelli

    Kilis Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürü Mehmet Mustafa Doğan, Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 15’inin yani 1 milyardan fazla kişinin çeşitli engellilik durumuna sahip olduğunu söyledi.

    Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürü Doğan, 3 Aralık gününün Birleşmiş Milletler tarafından tüm dünyada engellilerin topluma kazandırılması ve haklarının ‘tam ve diğer insanlara eşit ölçüde’ sağlanması amacı için çalışılması gereken bir gün olarak ilan edildiğini belirtti.

    Doğan, “Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 15’i, yani 1 milyardan fazla kişi çeşitli yeti yitimi (Engellilik) durumuna sahiptir. Engelli olma durumunun azaltılması, engel olma durumunda ise iyileştirme çalışmaları toplumun çeşitli kesimleri ve kurumları tarafından git gide artan bir özenle devam etmektedir.Sağlıkla ilgili kurumlar; engelliliğin önlenmesi ve tedavisi, sosyal haklarla ilgili kurumlar; engelli hakları, istihdamı ve yardım olanakları, eğitimle ilgili olan kurumlar ise eğitim olanaklarının arttırılması ve iyileştirilmesi çalışmalarını yapmaktadır. Eğitim ile ilgili ülkemizde ve ilimizde çok önemli adımlar atılmış ve atılmaya devam etmektedir. Engellilerin en önemli ihtiyaçlarından olan eğitim, hayati bir öneme sahiptir. İlimizde eğitimle ilgili tedbirler ve seçenekler engelli bireylerin ve ailelerin eğitime olan inancını ve güvenini artırmaktadır” dedi.

    Doğan, 2015-2016 eğitim öğretim yılında engellilere yönelik Kilis’te yapılan hizmetleri de belirterek, “Okul öncesi sınıfı, otizm sınıfı, görme engelliler sınıfı, işitme engelliler sınıfı, zihin engelliler sınıfı, özel eğitim okulu (Ekrem Çetin Özel Eğitim Mesleki Eğitim Merkezi) olarak devam ettirilmektedir” ifadesini kullandı.

    Doğan, Kilis’te okullarda ise birçok öğrenci kaynaştırma eğitiminden faydalandığını ifade ederek, “Bu öğrencilerimize yönelik okullarımız içerisinde toplam 22 adet destek eğitim odası hizmet vermektedir.Sağlık sorunları nedeniyle okula devam edemeyen 3 öğrencimize evde eğitim hizmeti verilmektedir.Öğrencilerimize daha nitelikli hizmet sunmak amacıyla Orta-Ağır zihinsel engelli, otizm ve birden fazla engele sahip öğrencilerimiz için Eğitim ve Uygulama okulunun yapımı devam etmektedir. Ayrıca okul öncesi öğrencilerimizin eğitimi ile ilgili tedbirler alma amacıyla Özel Eğitim Anaokulu açılması planlanmaktadır.Yaşıtlarına göre dezavantajlı olan öğrencilerimizin hayat yolculuğunda daha önemli adımlar atabilmek adına toplumdaki her bireye önemli roller düşmektedir.İlimiz Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü, engelli olan bireylerin eğitime ihtiyacı olup olmadığı, hangi kurumdan eğitim alması gerektiği ve nelerin öğretebileceği konularında inceleme ve tanılama yaparak öğrenci ve velilerimize hizmet etmektedir. Eğitim ihtiyacı olan bütün engelli vatandaşlarımızın incelemesi Rehberlik ve Araştırma Merkezleri tarafından yapılmaktadır. Çevremizde gördüğümüz engelli bireylerin eğitim seçenekleri ile ilgili ilimiz Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü ile iletişim halinde olmamız, engelli bireylerin erken yaşta eğitim almaya başlayarak yaşamlarını bağımsız sürdürebilmeleri adına çok önemlidir. Unutulmamalıdır ki ; engelli olma durumu hepimizin yaşayabileceği bir durumdur. Bu duyarlılıkla hareket etmeli ve geliştirici, iyileştirici tedbirleri bugünden almalıyız. 3 Aralık Dünya Engelliler gününün tüm engellilerimiz için umut dolu geçmesini diliyoruz” diye konuştu.

  • Dünya Nüfusunun Yüzde 15’i Engelli

    Samsun Halk Sağlığı Müdürü Dr. Mustafa Kasapoğlu, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 15’inin engelli bireylerden oluştuğunu söyledi.

    3 Aralık Dünya Engelliler Günü nedeniyle mesaj yayınlayan Samsun Halk Salığı Müdürü Dr. Mustafa Kasapoğlu, “2006 yılında benimsenen Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne göre engelli kavramı ‘diğer bireylerle eşit koşullar altında topluma tam ve etkin bir şekilde katılımlarının önünde engel teşkil eden uzun süreli fiziksel, zihinsel, düşünsel ya da algısal bozukluğu bulunan kişiler’ olarak tanımlanmaktadır. Engellilik önümüzdeki yıllarda daha da büyük bir sorun haline gelecektir, çünkü yaygınlığı artmaktadır. Nüfusların yaşlanması ve yaşlı insanların engelli hale gelme riskinin daha yüksek olması ile birlikte diyabet, kalp ve damar hastalıkları, kanser ve akıl sağlığı bozuklukları gibi kronik sağlık sorunlarının da küresel olarak artış göstermesi engelliğinin artmasının nedenleridir” dedi.

    2011 yılında yayınlanan Dünya Engellilik Raporu’na göre dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 15’inin engelli bireylerden oluştuğuna dikkat çeken Kasapoğlu, “Bunlar arasında 110 milyon bireyin çok ciddi engele sahip olduğu ve fonksiyon görmede önemli ölçüde güçlük çektikleri bildirilmektedir. Yeti yitimi olan bireylerin sağlık, eğitim, istihdam, ulaşım ve bilişim gibi hizmetlere ulaşımda büyük güçlüklerle karşı karşıya kalmakta oldukları vurgulanmaktadır. Ülkemizde ise ortopedik, görme, işitme, dil ve konuşma ile zihinsel engellilerin oranı yüzde 2.5 iken, kronik hastalığı olanların oranı yüzde 9.7’dir. Yaklaşık 8.5 milyon kronik hasta ve engelli, yapılı çevrede hareketliliklerini kısıtlayan çok sayıda engelin ve uygun olmayan düzenlemelerin bulunması nedeniyle toplumsal hayata katılımda sorunlar yaşamaktadır. Bununla birlikte engelli insanların genel nüfusa göre daha düşük kalitede sağlık seviyesinde olduğu görülmektedir. Birleşmiş Milletlere bağlı ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de 3 Aralık günü Dünya Engelliler Günü olarak bilinmekte ve engellilerin topluma kazandırılması, insan haklarının tam ve eşit ölçüde sağlanması amacıyla sorunlar ve çözüm önerileri gündeme gelmektedir. Engelli insanların ve bütün toplumun faydalanması adına engelleri ortadan kaldıracak koşullar oluşturmak, rehabilitasyon ve destek hizmetlerini geliştirmek için tüm kurumlar ortak çalışmalı, sağlıklı bir gelecek için herkes birer engelli adayı olduğunu düşünerek hareket etmelidir” diye konuştu.