Erzurum güldü

Erzurum Şehir Tiyatrosunun sahnelediği “Şebelebettin Paşa “ adlı oyun ayakta alkışlandı.
Yoğun katılımın gözlendiği oyunda izleyiciler kahkaha krizine girdi. Seyirciler oyuncuları oyun sonunda dakikalarca ayakta alkışladı.
Erzurum Şehir Tiyatrosu Kültür ve Turizm Bakanlığımızın katkıları ile hazırlanan “ Şebelebettin Paşa “ adlı oyunu İl Sağlık Müdürlüğü kültür merkezinde 17 – 23 Aralık tarihleri arasında sahnelendi.
Yönetmenliğini Cumhur Seval ve Semih Yetimoğlu, Sahne Amirliğini ise Akın Öksüz‘ün yaptığı oyun izleyenlerden büyük beğeni topladı…
Aile içerisinde geçen olayların anlatıldığı, Sevgi ve saygının ana tema olarak işlendiği oyunda muhteşem yüzyıl dizisine göndermeler yapıldı.
Oyunun yönetmenleri Cumhur Seval ve Semih Yetimoğlu; “Tiyatro sanatı sevgi ve işbirliği ortamının sağlanmasına katkıda bulunur. Toplum olarak daha gelişmiş, sevgiyi özümsemiş, ilişkilerimizde daha sıcak bağlar yakalamayı amaçlıyoruz tiyatro yoluyla. Geçmişi olmayanın geleceği olmaz.Türk toplumun ana çekirdeği olan Ailenin önemi ve değeri, özenti, sevgisizlik, yitirilen saygı komedi bir dille işlenmektedir. Güldürmek ve güldürürken düşündürmek, vereceğimiz mesajlarla hafızalarda yer almaktır amacımız. Bizi yalnız bırakmayan seyircimize şükranlarımızı arz ederiz” dediler.

Yorumlar

“Erzurum güldü” için bir yanıt

  1. Kutluyorum, tiyatrocu dostlar; emeginize ve duyarlılıgınıza karşılık, son günlerin en popüler Kars şiiri “Zahidem”i armagan olarak sunuyorum:
    TARÌHTE BÌRÌNCÌ SARIKAMIŞ BOZGUNU
    *`+´*
    Zahide, Babur abinin ablasıydı; /
    “büyükmüş”; size ne; olsun! /
    her delikanlının canı çok çekerdi bakmaga /
    hem korkardık fark edilmege, hem yaani…/
    kilodan da eksigim var mıydı unutmuşum /
    ama itirazımız yoktu ki aklımda kaldıgınca /
    ay dogmayan gecelerde korkmasın diye yoldaş isterdi beni /
    pınara, yemlige inerdik, yaban çirişine giderdik… /
    bögürtlen, madımak, aluç falan dererdik /
    ama söylemem daha n’ederdik…
    *`+´*
    bir de arabacı-gaşkacı Rıfkı vardı, /
    ata benzeyen /
    at dişli, haaşa attan hayvanattan /
    odun kafalı Rıfkı, onun da kütük cinsi;/
    sen tut da ona ver “evladım” dedigin bahtsızı, dilsiz bir kızı /
    katillik yalnızca silahla mı olurmuş /
    eey Sarıkamış’ı sarartan fettan … /
    “büyük olsan kaçırırdık birbirimizi” diyordu ama /
    o zamanlar da büyümek bir gecede olamıyordu /

    gel de yakma matematigi, fen bilgisini /
    işte ben o zaman tüm bir istasyon nasıl yakılır /
    diye ögretmenimin dudagını uçuklatan /
    ilk disiplin sorumu yönelttim kamuoyuna…/
    eey Sarıkamış güzeli, bana müzik tadında gelen /
    hayallerimin bekaretini delen, /
    solugu yasaklı, gülümsemesi emanetim, Zahidem, /
    sana kıyanları bugün de elime versinler, /
    aynı soruyu sorarım, ne olsa kefareti; /
    haydi benim yaşım küçüktü /
    duydugumu duymadılar /
    adamdan saymadılar; /

    sana niye kıydılar…/
    *`+´*
    nerede bir Rıfkı varsa /
    selam vermem o günden beri …
    ben vermem /
    ne mantıkmış; diyen oluyor /
    dinlemem …

    *`+´*

    Zahide, evin üvey kızıydı /
    dili vardı aslında, konuşma hakkı yoktu /
    dogrusu Babur’un da gerçek bacısı degildi /
    onu öyle Digor’dan bir köyden /
    nasılsa paket gibi alıp gelmişlerdi /
    kagıt üstü bir emanet evlat… /
    sorgular zamanları imgelemimde… /
    “yabanda, en akla gelmez, en sarp kayada /
    Keklik deresinde, Kızkalesi burcunda /
    bu ıssızda, bu ahududu, bu bögürtlen /
    kimlere albenili, domur domur, sereserpe açar”, /
    diye soran…. haaaala soran…. /

    Zahidem …

    *`+´*

    Yazan; Sarıkamışlı sanatçı-hukukçu E k r e m T O S