Anlıyor muyuz?

Şimdi daha iyi anlıyorum; ecnebilerin her konuşmada sıklıkla niçin “beni anlıyor musun?” diye sorduklarını

 
“Beni anlıyor musun”? Bir tembih gibi, bir ikaz gibi; bak anladın mı? Anlamadınsa “bir daha bir daha” der, “sor”.
Veya “Anladın mı?” diye her konuşmada sıklıkla sorulan sorunun anlamını.

 
Ördek Hüsnü’nün anladığı gibi değil elbette.
Hüsnü’ye arkadaşı; “yağmur yağacak, galiba” demiş!
Hüsnü “Sen bana ördek dedin” demiş. “Ne alakası var?” demiş arkadaşı. Hüsnü; “Yağmur yağacak, göller oluşacak, göle ördekler inecek ya, bu yüzden bana ördek demek istedin” demiş!
Yanlış anlama böyle bir şey!
Ya doğru anlama?
Söz çakmaktan söz etmiyorum!
İma’dan da!
Doğru anlayabilmek, doğru iletişim insanların hayatlarına anlam katar!
Doğru anlamamak, anlayamamak hayatı zorlaştırır!
Leyla Navaro; “Konuş ki seni duyabileyim” diyor! Navaro daha çok çocuk konuşmalarının anlamlandırılması ve anlaşılması gereken mesajlardan söz etmekle beraber, büyükler için de eminim ki konu aynı önemdedir.

 

 
Gerçek dinlemekten söz ediyor!
Davran ki; seni anlayabileyim!
Çocuk- büyük davranışlarının değerlendirildiğinde de ciddi mesajlar alabilir siniz?
Bir iletişim esnasında dinlememek büyük kayıplara sebep oluyor! Bu söz diyalogunda da böyle, yazı okurken de böyle.
Anlamamaya sıklıkla kötü örnek teşkil eden köşe yazılarına yapılan yorumlarda rastlıyorum!
Bir köşe yazarı kardeşim veya ben bir yazı yazıyoruz; altında bir yorum var ki sormayın!
Yazıyı okumadan, yazının başlığına göre yapılan yorumlar var, ya da yazıyla alakası olmayan, yorumlayanın kendi dünyasındaki kızgınlığıyla yazılan yorumlara rastlıyorum.
Bir yazıdan bazen öyle farklı yorumlar çıkaranlar var ki; aynı konudan söz etmediğinizi anlıyorsunuz. Yorumcu başka şeyler söylemeye çalışıyor. Anlamadığını düşünüyorsunuz.
Evde, ailede, sokakta, işte iletişim kırılmalarının en geçerli sebebi ya aynı konudan söz etmemek, ya da yanlış anlamak.
Mesela; kişi doktora gidiyor. Doktor sırtının ağırıp ağrımadığını soruyor; hasta gece uykusundan söz ediyor veya kolunun uyuştuğunu söylüyor. Oysa cevap sırtının ağrısıyla ilgili olmalı.
Yani; anlamamak!

 

 
Hani yazar diyor ya hanımına;”Hayatta beni bir kez anladın, o da yanlış anladın”!
Genelde bir film seyrederken veya ortaklaşa bir kitap okurken; film veya kitabın akışı sırasında bir konuşmanın niçin yapıldığını, çevrenizdekilere sorarsanız; insanların bazen o sizin için çok önem arz eden konuşmayı duymadığına bile şahit olabilirsiniz!
Film veya kitaptaki (makaledeki) “niçin” sorularınızın cevabı; filmi veya kitabı anlamanın anahtarıdır.
İzlenen eserin (kitap-film) felsefi derinliğini kavramak anlamaktır!
Mesajı almak anlamaktır.

 

 
Toplumdaki maraz; karşılıklı olarak genelde anlaşılmadığımız yönünde.
“Beni anlayamıyorlar”, “beni anlamıyorsunuz” sıklıkla karşılaştığımız iletişim yakınmalarıdır.
Anlamanın yolu çok iyi dinlemektir. Geştalt: “Dinleyenler kavga etmez, kavga edenler dinlemezler” diyor.
Okumak, diyaloga girmek ne kadar önemli ise; anlamak o kadar önemlidir.
Anlamaya çalışmalıyız.

 

 
Kim ne yazmış, felsefi derinliği nedir, ne demek istemiş, doğru değerlendirip, doğru anlayabilmeliyiz.
Anlamak; çoğu problemi çözer.
Anlamak; düşünmekle, bilgilenmekle, soru sormakla ve çok iyi dinlemekle gerçekleşir.
Anlamadan hayatın anlamını yakalamak, hayatta huzuru yakalamak için gereklidir.
Taksim Olaylarında bir Sevgi Vardı ki!
Taksim Gezi Parkı olaylarını ibretle seyrettim. Herkesin bir fikri ve tarafı var elbette. Olayları kendince yorumlayanlar, başkalarının fikir ve iradeleriyle veya siyasi yorumlayanlar var elbette. Ülkesine sahip gerçek sevenlerinin ertesi gün ellerinde poşetleriyle bir gün önceki kalıntıları toplamak için gelenlerdi.
Ellerine sağlık.

Yorumlar

“Anlıyor muyuz?” için bir yanıt

  1. Serap DURMAZPINAR

    Yazinizda kaleme aldiginiz konu gunumuzun en buyuk sorunlarindan biri, belki de birincisidir! Zira anlamamak, anlayamamak ve anlasilamamak bir kivilcim gibidir buyudukçe onu alinamaz bir hâl alir! Toplumsal olaylar da bunun neticesinde cereyan eder.
    Bir çiviyi duvara çakmak için defalarca vurulur. Bir insana da anlayincaya kadar anlatmak normaldir ama kafa duvarsa, anlamak istememekte israrciysa, o’na harcanan zaman ve çaba nafiledir!
    “Anlatmak istediğini değil de, anlamak istediğini anlayanlar için söylenen her söz fazladır..!”
    Hele cahilse bu kisi; “Cahile söylenen her söz ateşe atılmış odun gibidir..! der bir ozlu sozumuzde..
    Kullandigimiz kelimeler, kurdugumuz cumleler, hitabimiz bizlerin kisilik analizi yapmamizi saglar!
    Insanlarin asil guzelligi dillerinin altindadir. ” Kuşlar ayakları ile, insanlar dilleri ile yakalanırlar..” Herkes kendini ele veriyor yazdiklariyla iste!
    Bir insanın degeri, kişiliği ve karakteri konuşmasına ve konuşmasında tercih ettiği ifade tarzına yansır. Agzindan (kaleminden) çikan neyse sen o’sundur aslinda! Kisaca eskilerin dedigi gibi, ” Üslûb-i beyân aynıyla insan ”
    Bir insanin birseyi anlayamamasi normaldir ama anlayipta anlamazliktan gelmesi isine gelmemesindendir!
    Sizin ne anlattiginizin bir anlami yoktur. O’nun ne anladigi ne anlamak istedigidir onemli olan!
    Bir defa en basindan onyargiyla yaklasirlar. Yazinizi okumadan kafasinda yorumunu hazirlamistir bile!
    Ben-merkezcilik, kendini dogru ifade edememek iletisimin gerçeklesememesinin basinda gelen sebeplerdir!
    “EMPATİ YAPMAYI BİLEN KİŞİ ARTIK VİCDAN EHLİ OLMUŞTUR..” diyor Sn.Hanifi Avci
    ne de guzel diyor. Empati yapmak, zavallı, biçare duygulardan uzaklaşmaktır. Merhamet nazarından seyre dalmak, kendini aşmaktır..! Bizler asabildik mi kendimizi empati yapabilecek kadar? Antipati’dir bunlarin isi sempatiden uzak, hosgoruden uzak, anlamaya çalismaktan uzak..!
    Ne guzel diyor Can Yucel;
    En uzak mesafe
    Ne Afrika’dır,
    Ne Çin,
    Ne Hindistan, ne seyyareler
    Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan…
    En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir
    Birbirini anlamayan…

    tesekkurlerimle…

    Serap Durmazpinar Kuruhasanoglu / France